14 Kasım 2012 Çarşamba

Bu Vatan Nasıl Kurtuldu

      Bu Vatan Nasıl Kurtuldu

1876’daki Osmanlı-Rus savaşından önce bir İngiliz subayı olan Frederick Burnaby bizim askerlerin sessiz dayanıklılığına ve metanetine nasıl şaşırdığını “At Sırtında Anadolu” isimli kitabında anlatıyor. Anadolu’yu at sırtında baştan sona geçmiş ve oturup gördüklerini bir bir yazmış.
Frederick Burnaby at sırtında Erzurum üzerinden Erzincan’a giderken yolda 400 kişilik bir kafile görüyor. Kendileri at sırtında zorlukla yol alırken bu insanlar belli bir nizam içerisinde menzillerine yürüyorlar. Ancak ne üstte var ne başta ve tamamına yakınının ayağında ayakkabı da yok. Ayakkabının ötesinde, bazılarında çarık bile yok. Bazıları buldukları bez parçalarını ayaklarına dolamış, kimi ise yalın ayak. Ama hepsi ayaklarında sanki bot varmış gibi yürüyor. Savaş cehennemini görmüş biri olarak Frederick Burnaby’nin gözleri fal taşı gibi açılıyor. Bunların kim olduklarını soruyor. Silah altına alınan yeni askerler olduklarını öğrenince ‘İmkânı yok bunlar Erzincan’a ulaşamazlar. Yazık, donarak ölecekler’ diyor.
Üç dört gün sonra Erzincan’a ulaştığında ilk kararı mola verip o garip kafileyi beklemek oluyor. Yalın ayaklı asker adayları İngiliz subayından iki gün sonra kayıpsız Erzincan’a geliyor. İçlerinden birkaçının ayak parmakları donmuş, birkaçının donan parmakları düşmüş, o kadar.
Frederick Burnaby bu fedakâr insanları görünce günlüğüne ‘Yeryüzünde böyle bir asker yok. Bizim askerler bunu asla yapmazdı’ diye not düşüyor.
O yalın ayaklı çocuklardan kaçı ana kucağına geri döndü bilinmez, kaç tanesi bayram gördü bilinmez, kaç ana yeniden yavrusunu gördü bilinmez. İşte bu fedakâr insanlarla, bu kendini değil, vatanını düşünen insanlarla, canını hiçe sayan kınalı kuzularla vatan kurtuldu ve biz onların düşünmeden akıttıkları kanları sayesinde gerine gerine yaşıyor, özgürce nefes alabiliyoruz. 
Bu vatan bizim değilse kimin?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder