4 Aralık 2012 Salı

Memleketimin Güzel İnsanı


MEMLEKETİMİN İNSANLARI

Memleketimin insanının beyni nasıl işliyor arkadaş. Gülmekten çenem, düşünmekten beynim ağrıdı. Saflık mı? Salaklık mı? Zeka mı? Nasıl bir psikolojik vakadır bilemedim. Okuduğumda epey bir kafa yordum. Bakalım sizler ne diyeceksiniz?

BİRİNCİ OLAY

Geçtiğimiz temmuz ayı içinde yüz on iki işçi, çalıştıkları yerlerde meydana gelen iş kazalarında hayatlarını kaybetmişler.
Belirtilen  olay, ölümcül bir kaza geçirmesine rağmen hayatta kalan bir vatandaşımıza ait.
Olaydan sonra kaza yerinde alınan tutanağa, vatandaşın başına gelen kaza için “
plânlama hatası..”
diye yazmışlar.
Mahkeme bu belirsizlik taşıyan ifadeyi kabul etmemiş. Bunun üzerine vatandaş nasıl bir kaza geçirdiğini oturup yazmış.
……… Şu anda hastanede yatmama sebep olan kaza aynen aşağıda anlattığım gibi olmuştur.
Bildiğiniz gibi duvarcı ustası olarak çalışıyorum.
İnşaatın altıncı katındaki duvar örme işimi bitirdiğim zaman bir miktar tuğla artmıştı.
Yaklaşık 250 kilo olduğunu tahmin ettiğim bu tuğlaları aşağıya indirmem gerekiyordu.
Aşağı inip boş bir varil buldum. Gövdesine sağlam bir ip bağladım. İpi ucundan tutup altıncı kata çıktım. Oraya bir çıkrık astım. İpin ucunu o çıkrıktan geçirip yere kadar sarkıttıktan sonra yeniden aşağıya indim.
  Aşağıda sarkan ipin ucunu çekerek, çıkrık yardımı ile varili altıncı kata çıkardım. İpin ucunu aşağıda bir yere bağlayıp varili sabitledim, kendim yeniden altıncı kata çıktım. Tuğlaları varile doldurdum ve yeniden aşağı indim. Niyetim ipi yavaşça bırakarak tuğla dolu varili aşağıya indirmekti. Bu niyetle ipi çözdüm. İpin ucunu sıkıca tuttuğumdan çözmemle birlikte kendimi havada buldum.   Çünkü ben 70 kiloyum. Varil ise 250 kiloydu.
Varil hızla aşağıya inerken sıkıca tutup, bırakmayı akıl edemediğim ip beni yukarı çekti.
Ben havalandım, varil indi. Yolun ortasında varille havada çarpıştık.
Sağ iki kaburgamın bu çarpışmada kırıldığını sanıyorum.
Varil yere vurduğunda ben altıncı kata, çıkrığa kadar çıkmıştım. İpi tutan sağ elim burada çıkrık ile ip arasında kaldı. İki parmağım bu sırada kırıldı. Aşağıda yere hızla çarpan varilin dibi çıkmış, tuğlalar etrafa saçılmıştı. Varil hafifleyince bu kez benim ağırlığım galip geldi, ben aşağıya inmeye başladım. Varil de aynı hızla yukarıya çıkıyordu. Yolun yarısında yine çarpıştık. Sol bacağımın kaval kemiği bu sırada kırıldı. Can havli ile ipin ucunu bıraktım.
Son gördüğüm şey boş varilin hızla tepeme doğru düştüğüydü. Kafatasımın da böyle çatladığını sanıyorum. Gözümü açtığımda hastanedeydim.
“Öldürmeyen Allah öldürmez.” Sözü sanırım bu tür olaylar sonucunda söylenmiş.


İKİNCİ OLAY

Bir başka örnek olay da “dede, baba ve torunun.” aynı anda askere alınamayacağını öngören yasaya güvenip, mahkemeye başvuran bir vatandaştan.
 Öğrenim durumu yüzünden henüz askerliğini yapmamış olan yirmi dört yaşındaki vatandaşımız mahkemeden durumunu soruyor.

 Yirmi dört yaşındayım. Bir süre önce benden yirmi yaş büyük bir hanımla aşk evliliği yaptım. Eşimin daha önceki evliliğinden yirmi iki yaşında bir kızı vardı. Aramızda iki yaş bulunmasına rağmen doğal olarak benim üvey kızım oldu.
Annem öldüğü için dul kalan babam da bir süre sonra üvey kızımla evlendi. Böylece hem babam hem damadım oldu.
 Babam üvey kızımla evlenip damadım olunca, üvey kızım da babamla evlendiğinden üvey annem oldu.
Bu arada hamile olan karım doğurdu ve bir erkek çocuk dünyaya getirdi. Böylece ben baba olurken, babam da dedelik zevkini tattı. Doğan oğlum, üvey kızımın kardeşi olduğundan, kardeşiyle evli babam da doğal olarak eniştesi oldu.
Öte yandan benden olduğu için  “torun” statüsünde dünyaya gelen oğlum, babamın, yani dedesinin kayın biraderi sıfatını kazandı.
 Dünyaya gelen oğlum, üvey kızımın kardeşi olduğundan, üvey kardeşim de babamla evli olduğundan benim “dayım” sayılıyordu.
Birkaç ay sonra da babamdan hamile kalan üvey kızım doğurmasın mı? Onunki de erkekti.
Çocuk babamın oğlu olduğundan benim kardeşim, üvey kızımdan doğduğu için de torunumdu. Evlilik yoluyla üvey babası olduğum kızımdan doğan torun teknik olarak benim kardeşim olduğu için, üvey kızım teknik olarak benim de üvey annem sayılıyordu.
Üvey kızımın doğurduğu çocuğun kardeşiyim.
Üvey kızımın babasıyım. Dolayısı ile kendi kendimin dedesiyim.
Bütün teknik boşlukları doldurarak hem baba hem torun hem de dede olduğunu anlatan genç, mahkemeden bu durumun onaylanmasını isteyerek şu talepte bulunuyor.
“Yasamıza göre baba, oğul ve torun aynı anda askere alınamayacağı için, askerlik görevinden muaf tutulmayı talep ediyorum. Saygılarımla.”
Ve mahkeme kararını veriyor:
“Davacının psikolojik rahatsızlığı ve ailesindeki dengesizlikler dikkate alınarak askerlikten muaf kılınmasına.”
Memleketimin güzel insanlarından manzaralar.


3 yorum:

  1. Cok Ilginc....Böyle bir sey sadece benim güzel ülkemde mi olur? Kafam karisti kimin kim oldugunu anlayamadim...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, oldukça ilginç. İlk okuduğumda bende anlamakta zorlandım. İkincide bazı yerleri geri dönerek tekrar okudum. üçüncüde anladım ancak yine karışıyor. Yerine oturtmak için biraz düşünmek gerekiyor.



      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil